Taransgenik bitki çeşitlerinin olumsuzlukları
Konuşmasının devamında Prof. Dr. Hatipoğlu, Türkiye’nin günümüzde tarımı yapılan transgenik bitki çeşitlerinin yerine, etkin yabancı ot mücadelesi böcek kontrolü sağlanılarak verimde artış ve üretim maliyetinde azalma sağlayabilecek bir üretim potansiyeline sahip olduğunu ifade etti. Söz konusu GDO’lu bitkilerden elde edilen ürünlerin gıda veya yem olarak kullanılmaları durumunda insan ve hayvanlarda bazı olumsuz etkilere neden olabilecepini ifade eden Prof. Dr. Hatipoğlu, bu tür bitkilerin tarımının yaygınlaşması ile çevrenin olumsuz etkilenebileceğini, transgenik bitki tarımı yapılan ülkelerde bazı sosoyo-ekonomik problemlerin oluşabileceğinin dünya kamu oyunda ve ülkemizde tartışıldığını belirtti.
Prof. Dr. Selim Çetiner konuşmasında, dünyada ticarete konu olan genetiği değiştirilmiş çeltiğin henüz yetiştirilmediğini, çeşitli ülkelerde örneğin Çin’de Bt geni aktarılmış yani lepidopter larvalarına dayanıklı çeltiğin geliştirildiğini, tarla denemeleri yapıldığını ancak ticari üretimin söz konusu olmadığını belirtti. Prof. Dr. Çetiner, ABD’de Bayer firmasının Liberty ticari isimli herbisitine dayanıklı LL60, LL62 ve LL601 gibi transgenik çeltik çeşitlerinin üretim izni almış olsalar da, henüz AB ülkelerinde onaylanmadığı için ticari üretimlerinin bulunmadığını ifade etti. Prof. Dr. Çetiner, “2006 yılında geniş alanlarda deneme üretimi yapılan LL601 çeltik çeşidinin tedarik zincirine girdiği ve ABD’de çeltik ithali yapan birçok ülkede eser miktarda LL601 saptandığı da bir gerçektir” dedi.
Mersin Limanında yakalandığı iddia edilen GDO’lu pirinç nedir ve nereden gelmiştir?
Prof. Dr. Çetiner “El konulan çeltiklerden birisi üzerinde yapılan 8 adet GDO analiz raporu uzman gözüyle incelendiğinde, sorunun yanıtı gayet açık görülebilmektedir. Bu çeltik GDO değildir. Ancak, aynı çeltiğin ABD’den nakli sırasında kullanılan Loxandra gemisinde başka şirketlere ait genetiği değiştirilmiş soya ve soya küspesi de birlikte ithal edilmiş olduğundan muhtemelen bazı numunelere teknik tabiriyle eser miktarda istem dışı karışma olmuştur” dedi. Konu ile ilgili açıklamalarına devam eden Prof. Dr. Çetiner, “Bazı analizlerde bulunan eser miktardaki GDO, çeltikten değil bu soyadan kaynaklanmaktadır. Nitekim, analizlerin ancak bir kısmında GDO bulunması ve uluslar arası akreditasyona sahip Genetic-ID laboratuvarında çeltikte GDO bulunmadığına dair rapor verilmesi bunun somut kanıtları arasındadır. Yine, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı da bulduğu GDO’yu soyadan kaynaklı olarak rapor etmiştir” dedi.
Prof. Dr. Çetiner AB ülkelerinde gıda ve yem amaçlı kullanım için toplam 48 GDO ürününün ithaline izin verilmiş iken Türkiye’de sadece 19 GDO ürününe sadece yem amaçlı olmak üzere ithal izni verildiğini belirtti. Eser miktarda da olsa yem amacıyla izin verilmiş GDO’lu soyanın çeltikte bulunması durumunda yasal sıkıntı yaşandığını belirten Prof. Dr. Çetiner, bu tür sıkıntıların daha başka ürünlerde de sıkça gündeme gelebileceğini ve birçok ürünün GDO’suz olmasına rağmen GDO’lu gibi algılanarak ithali engellenebileceğini belirtti.
Prof. Dr. Çetiner, Biyogüvenlik Kanunu çıkmadan önce 26 Ekim 2009 tarihinde çıkarılan Genetiği Değiştirilmiş Ürünlere Yönelik Yönetmelik ile Kanunun çıktığı Aralık 2011 sonu arasında Türk gıda ve hayvancılık sektörünün uğradığı mali kaybın 1 Milyar dolar civarında olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Çetiner, biyogüvenlik ile ilgili gereksinimleri karşılamaktan uzak olan Biyogüvenlik Kanunu ve uygulamaları bir an önce AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğini, aksi halde GDO’lu çeltik tartışmalarına her gün bir yenisinin eklenerek Türkiye’nin kaybının her geçen gün artacağını ifade etti.
Konferans katılımcıların sorularının ardından sona erdi.
|